İsmi cismi yok... Toz bulutu gibi, ama akışkan. İnsanın derinine akıyor. Filmlerde gördüğüm yanardağ patlaması sahnelerindeki dehşet duygusunu şimdi anlıyorum. Benden içeri akanlar, tam da o irili ufaklı lav nehirlerine benziyor.
Kendi kendime ettiğim her kelime yerini bulmadan, içimin duvarlarına çarpıp bana geri dönüyor. Kendimi ifade etmek için devre dışı bıraktığım o "duvar" o set, kalkan ya da her neyse yine bütün heybetiyle orada duruyor .Ve yükseldikçe yükseliyor.
"İnsan hata yapar" derler, "Hata yapmadan öğrenilmez" de derler hatta. Her münferit konuda yılmadan, çocuklar gibi hata yapmak ise bu engin hoşgörünün tipik bir istisnasıdır çoğu zaman.
Benim hatalarım çocukça.Arsızca. Laftan anlamam ben. Hissettiğimi anlarım bir tek. Laflara karnım tok. Kelimeleri severim fakat, bu ara fazlası hazımsızlık yapıyor.
Anlasana "laftan anlamayan bir çocuğum" ben! Sabrını, hoşgörünü, bitmeyen enerjini içten içe kıskanıp bazen göz diken bazen de buruk bir özlem duyanım...
Hayat şımartmaktan imtina ettiği için olsa gerek, kendi kendini şımartmış aptal bir kız çocuğuyum ben!
İlk defa çok fazla kan görmüş,özür dilemeyi öğrenmiş, tevazunun hikmetini farketmiş, aceleyle yaşayıp yakıp yıkmayacak olanım...Ve aynaya baktığımda mor gözlerim, donuk bakışlarım haricinde gördüklerim şunlardan ibaret;
"Daha az aptal" ve "daha iyi" bir insan olmaya çalışıyorum hayatımın ilk çeyreği biterken...
Sensiz nasıl olur ki? Boşuna kafa yorma. Olmaz!
Şarkıda dediği gibi "afaki" değilim, gayet iyi biliyorum "niye"leri...Kat'i olarak hem de.
Ayrıca kahvaltının "anlamsız" olması için insanın önce kahvaltı yapması gerekir değil mi?
Hem kedileri bile seviyorum artık..! Sen hayatıma girdin beri çok daha az çikolata tüketiyorum...
Var gerisini sen düşün artık.....
Dipnot :"Aşk bir dengesizlik işi,Dengeye dönüşendir sevgi." demiş. Ne de güzel demiş...
25 Kasım 2010 Perşembe
3 Kasım 2010 Çarşamba
Kibir.
İnsanların diğerlerinden hep "aynı", "ilk günkü gibi" kalmalarını beklemeleri ne büyük cüret!
Oysa biz değil miydik değişime direnemeyeceğimizden dem vuran? Biz değil miydik "eskimemek" eşyanın tabiatına aykırıdır diyen?
Gerçekçilik etiketinden taviz vermiyor gibi görünsen de, "kibir denen melanet yanıma bile yaklaşamaz" desen de, kamil insan olsan da kimilerine göre; sen de aynı hadsizliği yapıyorsun işte!
Üstümden sayısız sel geçip aşındırsa da en körpe, en naif yerlerimi sen yine "eski" beni bekliyorsun hafifçe sırtını yasladığın koltuğunda... Gelmemi bekliyor, bir yandan iktidarını,hükmünü sorguluyorsun..
Öncesi de sonrası da gözyaşı,eksiklik,dipsiz bir yalnızlık..İşte bunları hesaba katamıyorsun!
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)