27 Şubat 2010 Cumartesi

Seven Ways To Escape "For Beginners"...

1.Sabahın köründe Kızılay sokaklarında sırt çantamla gezmek.
2.Uzun zamandır görülmemiş bir dostla rakı içmek.
3.Sürpriz mi emrivaki mi olduğu halen anlaşılamamış bir rastlaşmaya müteakip Fransızcadan nefret etmeye başlamak.
4.Çok alkol almak.
5.Alkol bulutuna hapsolmak.
6.Çok bağırmaktan sesin kısılması.
7.Bir günlüğüne bambaşka bir kadın olmak.
Ankara'da....

26 Şubat 2010 Cuma

TCDD İyi Yolculuklar Diler..

Eskişehir'i geçmiş bozkırda yol almaya devam ediyorum,kah uyuklayıp kah sarsılarak..
Ama sanıyorum ki tren seyahatinin güzelliği de bu olsa gerek.Kendi içinde durağan,dışarıdan bakınca sürekli devinen bir alem gibi. Evet evet aslında "alem"in ta kendisi gibi!
Korktuğum,korktuğum için de ertelediğim bir yolculuğu yapıyorum bu gece.Belki bir küsür senedir dinlemekten imtina ettiğim şarkılar dinliyor,sessizce eşlik ediyorum.Darmadağın olmaktan kaçmıyor,başını sonunu bedenim kadar ezbere bildiğim bir kaosa yürümekten çekinmiyorum.
Ardımda bıraktığım "el sallayan" değil bu gece."Geri döneceğim" de değil.Vuslat vaad etmeyecek kadar sahici..
Refakat...Ama en önemlisi "Liyakat". Hepsi bu. Daha fazlası asla değil...
Hayatın tümünü kucaklamak için bir vites daha yükseltmiş olabilir miyim acaba?Uzun zamandır tek boyutuna sarıldığım;aslında içinde vapurları,son anda yetişilen sinema seanslarını,şiirleri,sokakları,özensiz kaldırım taşlarını,karşıyı,perayı,rutubeti,kuraklığı barındıran hayatıma...
Özetin özetidir. Hoşgelmişim "hayatıma"...

24 Şubat 2010 Çarşamba

Me & Myself


Hayatı şarkılar üzerinden yaşamak yerine uygun fon müzikleri seçmeye başladım kendime bugünden kelli.
Esas kız olup kaybolmuyorum artık portenin beş çizgisi arasında,vazgeçtim o "dramaqueen" hallenmelerimden.


Çok yürüdüm bugun.İstanbul'u isyan ettirecek kadar çok..Deniz,kara,toz,duman,kalabalık,keşmekeş,sonra tekrar deniz.Bitti ama yürüdüm bitti.


Geçip gittim tümünün içinden.
Patti Smith geçti içimden biraz,biraz Edith Piaf,biraz Sezen Aksu...


İçimdeki kadınlarla tanıştım,kavga ettim sonra da kucaklaştım...Sevmeyi öğrendim onları.Yara izlerimi sever gibi.
Hepsi benim çünkü!
Hepsi "BEN"im!

22 Şubat 2010 Pazartesi

"İncelikler Yüzünden"

Hayattan "marjinal fayda"yı almış olabilir miyim acaba?Hayır ağzımdaki tat her geçen an daha bir çamurlaşıyor da...
Sözün özü;
"Bang Bang" dinleyip uykuya dalasım var..Huysuzlanıp uyanmayasım var sonra.
Kaçak göçek sigara içip,izmaritleri saklayasım,boş Kadıköy sokaklarında yürüyesim var gecenin bir vakti.
Bir hafta evden çıkmadan filmlere,kitaplara boğulasım var.(La Boheme çalsın ama fonda!)
Var.
Daha bir sürü şey var.Yapılacak işler var.
Peki tüm bunların öznesi "var" mı? İşte orasını bilemiyorum...

19 Şubat 2010 Cuma

Başlık Yazabileceğimden Emin Değilim.

http://www.gayoloji.com

Doğru söze ne denir.

Station Vagon..

Böyle mi deniyordu? Hani şu arka koltuğun arkasında geniş üç oda bir salon bagajlar bulunan "aile " otomobillerine?
Hah işte tam onlar..Pazar günü ritüellerimiz vardı bizim,Ege'nin yüksek taraflarında bir kasabada yaşardık o zaman. Güzeldi ama!Evde huzursuz dışarıda mutluyduk."Dostlar alışverişte görsün"dü en kallavi veciz sözümüz.
İşte o kenarda kalmış kasabanın yine kenarda kalmış ama müthiş mesire yerleri vardı ve pazar günü,hafif yanmış et ve is kokularının peşinden gidilirdi oralara maaile...
Mevzubahis,tuhaf "bagaj"da yolculuk ederdim inat ve ısrarla..Neymiş geriye bakarsam midem bulanırmış.Annem öyle söylerdi.
Cisimler küçülür geriye bakarken,insan algısı yavaşlamakla hızlanmak arasında gider gelir..Bir garip vertigo haline kadar varır abartan bünyeler..
15 yıl sonra. Ben yine elimde bir tutam siyah saçımla kendi kendime bıyık yaparken o bagajda oturuyorum..Görüntüler küçülüyor.Yüzler silikleşiyor.
Annem haklıymış.
Midem bulanıyor.
Hem de çok bulanıyor.