Yaşadığın bir sanrıdan ötesi değil aslında biliyosun değil mi? Ya da dur! Bilmiyorsun..Bilseydin eğer,sana asla veremeyeceklerimi istemezdin benden.Nerden mi biliyorum?Yıllarımdan,bacaklarımdaki yara izlerinden,kırık dökük anılarımdan..
Görünmez çitlerle çevrili bahçemizden çıkalı o kadar uzun zaman oldu ki.Sayamadığım onca yıl,onca adam,onca kadın,onca hikaye akıp gitti ki aramızdan..Bugünse ne zaman başımı çevirsem sol yanıma,"yok gibisin",ne zaman hatrıma getirsem seni;"çok"...
Şimdi git desem sana,gitmezsin de bilirim.Sineye çeker tavrımı,oturur bir köşede isminle müsemma sabrınla beklersin.
Beklersin.
6 Mart 2010 Cumartesi
Zamanın Ruhu
Bir ay...30 gün...Bilmemkaç saat,bilmem kaç dakika..Sonra yıllar.Yaşanmışlık hatta "yaşlanmışlık"lar...
"Zamanın izafiliği" gibi soyutun da soyutu bir hal,hafif ve ılık bir rüzgar gibi geçiyor bugünlerde tenimden...Ne tuhaf;geçmeyecek sandıklarının sana gitgide yabancılaşması,evvelinden ezelinden emin olduklarının artık anı belleğine bile dahil olamayacak detaylar olarak kalmaları..Kalacak olmaları...
İlkellik midir yoksa insanoğlunun kusurlu kusursuzluğu mu bilmem ama,mizaca bir yerden yapışmış tanrısal bir lütfu keşfeder gibi tanıyorum tevekkülü...
Bu sebeptendir soru sormaktan usanmayan ben sevmez oldum artık "mi"leri "mı"ları,"neden"leri "nasıl"ları...
Şimdi kurgusu klişelerle örülmüş bir psikolojik gerilim filminde;hani şu malum "Aslında karakter şizofrenmiş" ya da "Bütün bunlar esas oğlanın sanrısıymış" dediğimiz cümlelerin noktası gibi duruyorum oturduğum yerde.Kah hayal kırıklığı,kah dehaya hayranlık,kah masum bir şaşkınlık uyandırarak...
Evet! Aslında hepsi bir rüyaydı.Ve aslolan sadece o Kadıköy vapurundaki rüzgardı.Zihnimdeki metafor ise zaten uzun zamandır belliydi ZAMANIN bir RUHU hep vardı...Mesele şu ki,ben ancak dokununca anladım...
"Zamanın izafiliği" gibi soyutun da soyutu bir hal,hafif ve ılık bir rüzgar gibi geçiyor bugünlerde tenimden...Ne tuhaf;geçmeyecek sandıklarının sana gitgide yabancılaşması,evvelinden ezelinden emin olduklarının artık anı belleğine bile dahil olamayacak detaylar olarak kalmaları..Kalacak olmaları...
İlkellik midir yoksa insanoğlunun kusurlu kusursuzluğu mu bilmem ama,mizaca bir yerden yapışmış tanrısal bir lütfu keşfeder gibi tanıyorum tevekkülü...
Bu sebeptendir soru sormaktan usanmayan ben sevmez oldum artık "mi"leri "mı"ları,"neden"leri "nasıl"ları...
Şimdi kurgusu klişelerle örülmüş bir psikolojik gerilim filminde;hani şu malum "Aslında karakter şizofrenmiş" ya da "Bütün bunlar esas oğlanın sanrısıymış" dediğimiz cümlelerin noktası gibi duruyorum oturduğum yerde.Kah hayal kırıklığı,kah dehaya hayranlık,kah masum bir şaşkınlık uyandırarak...
Evet! Aslında hepsi bir rüyaydı.Ve aslolan sadece o Kadıköy vapurundaki rüzgardı.Zihnimdeki metafor ise zaten uzun zamandır belliydi ZAMANIN bir RUHU hep vardı...Mesele şu ki,ben ancak dokununca anladım...
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)